İlk Çağlardan Rönesans’a Kadar Müziğin Serüveni

İlk Çağlardan Rönesans’a Kadar Müziğin Serüveni

Müziğin başlangıcı tam olarak bilinmese de ilkel insanın içgüdüsel ritim duygusu ve doğa seslerini taklit etmesiyle ortaya çıktığı olasıdır. Müzik; ilkel insanın sevinç duyduğu zaman yaptığı hareketlerle, yani dans ile birlikte ve hüzünlü anlarda söylediği şarkılarla, söze dayalı olarak iki türde gelişti. İlk Çağ’dan kalma mağara resimleri ve arkeolojik bulgular en eski uygarlıklarda  müziğin varlığına işaret eder. Biz de bu yazımızda ilk çağlardan başlayarak müzik kültüründeki gelişimleri Rönesans dönemine kadar ele aldık. Müziğin doğuşu, gelişimi ve günümüzdeki durumu ile ilgili bu çalışma bölümler halinde olacaktır. Diğer bölümler de zaman içinde paylaşılacaktır. Bana bu çalışmada yardımcı olan çok sevgili Sadegül Taştan’a sonsuz sevgi ve teşekkürler. Keyifli okumalar.

De profundis

Sümer, Akad, Babil ve Asur devletlerinde canlı bir müzik ortamı gelişmiştir. Tapınaklarda mesleği müzik olanlar ekseriyetle din adamlarıydı. Babiller, telli ve vurmalı çalgıların yanı sıra flüt ve Obua türünden çalgıları da kullanmaya başlamışlardır. Babiller, müzikte kullanılan aralıklarla mevsimler arasında irtibat kurmuşlar, mesela; ilkbahar-sonbahar arasında 4’lü aralığına, ilkbahar-kış Aralığında 5’li, ilkbahar-yaz arasında 8’li aralığına eş saymışlardı.

(Kitharaya çok benzeyen bir Sümer çalgısı.)

Mısır M.Ö. 2800-2160. Daha önceki Devlet döneminde Saray ve tapınak müziği ile halk müziği birbirinden ayrılmıştır. Müzikte perde şuurunun gelişmesi, hecelerle adlandırıldığını ilk sefer Mısır’da görmekteyiz. Orta Devlet safhası M.Ö. 2160-1580 seneleri arasındaki dönemi kapsar. Kazılarda bulunan flüt kalıntıları Mısırlıların büyük aralıklı gamlar kullandığını göstermektedir. Çalgılar daha gelişmiş, değerli gereçlerden yapılmıştır. Yeni devlet safhasında ise ordu müziği canlandı, metal ziller, davullar ve deniz kabuklarından zillerle zenginleştirildi. Geç dönemde ise kadın müzikçiler değişik bir dans ve eğlence müziği geliştirdiler. Daha önceki çağlara ait 9 telli lir, büyük defler, çıngıraklar, bugünkü darbukaya benzeyen davul türleri, Anadolu kaşıklarına benzeyen kastanyetler katıldı.

(Antik Mısır ve ilk müzik aletleri.)

Hindistan M.Ö. 3000 senesinde müzik 4 safhada incelenir: “Veda safhası”, Klasik safha”, “Ortaçağ”, “Modern safha”. Klasik Safhada Bharata tarafından yazılan 5. Veda kitabı Natyaveda’da eski vokal müzik örnekleri görülür. Tek sesli vokal örnekleridir. Hint makamlarını belirleyen “Raga” sistemi ile usulleri belirleyen “Tala” isimli ritmik sistem geleneksel Hint müziği içindeki yerini alır.

(Geleneksel Hint Enstrümanları)

Çin kültünün ilk aşaması tarih öncesi çağlardan başlayarak Şang ve Çu sülalelerini kapsar. Kazılarda Şang sülalesinden kalma iyi korunmuş çanlar, çıngıraklar, Çu sülalesinden kalma çalgı kalıntıları bulunmuştur. Çin müziğinde ana ses “FA” dır. 5 ses düzeni vardır ve hiçbir nota bir diğerine bağımlı değildir. Eski Çin çalgıları; davul, zil, sistron, bambu flüt, ağız orgu, çeşitli gonglar ve çanlardan oluşur.

(Antik Çin Müzik Topluluğu)
(Mnemosyne (Dante Gabriel Rossetti 1875 – 1881))

Eski Yunan Mitolojisine göre baş Tanrı Zeus; Mnemosyne ile 9 günlük bir kaçamak yaşamış ve bu gecelerin her biri için Mnemosyne’ den bir kızı olmuştur. Zeus’ tan olma bu peri kızlarının her birine Muse isimi verilmiştir. Bu kızların her biri bir bilgi veya sanatın savunucusu olarak anılırlar. Bu bilgi ve sanatlara Muselerin yetenekleri denilir. Müzik isimi buradan gelmektedir.(Museike) Antik yunandan kalma resim, heykel ve o devirle alakalı kaynaklar incelendiğinde müziğin tanrısı Apollon tanrılar meclisinde lir çalıp diğer tanrıları eğlendirirken ve Muse’lerde ona yardım ederken gösterilirler.

(Apollon ve Dokuz Muse (Gustave Moreau-1856))

Sümer, Mısır, Çin , Hindistan, ve Eski Yunan’da  müziğin ilkel enstürmanlarla yapıldığı bilinir. İlkel  çalgılarla yapılan  veya  vokale dayanan müzik günlük yaşam dışında şenlikler, bayramlar, zaferler kutlamaları, ve dinsel törenlerde önemli bir yer tutardı. Değişik uygarlıklarda müziğe verilen anlam ve değerde farklıydı. Buna göre müzik sanatının gelişimi, yer yüzünün her yerinde eşit bir şekilde olmadı. Kulaktan kulağa aktarılan seslerin kağıt üzerine geçirile bilmesi için harfler, neumalar (işaretler), kare biçiminde notalamalar kullanılırdı.

(Eski bir Yunan vazosu üzerindeki bir resim, bir müzik dersi (M.Ö. 510) tasvir etmektedir.)

Orta çağda (m.s. 5-15.yy) Roma İmpratorluğu’nun son dönemlerinde ise nota yazımı bugünkü notasyona en yakın şeklini aldı. Nota isimlerini bulan ve ilk defa kullana, 10.yy’ da İtalya’da yaşamış olan Milanolu rahip Guido d’ Arezzo’dur. Manastırında verdiği müzik dersleri için pratik bir nota sistemi geliştiren din adamı, Aziz Johanna ilahisinin ilk hecelerinden yola çıkarak notaları isimlendirmiştir. (Bir rivayete göre çocukları çalıştırdığı bir gün, kolaylık olsun diye parmak boğumlarına bu ilahinin sözlerini yazar, parmak diplerine denk gelen ilk hecelerden ise notaların isimleri türer)

(Arezzolu Guido’nun Eli)

Do: Dominus (yaradan, mutlak)
Re: Rerum (madde)
Mi: Miraculum (mucize)
Fa: Familias planetarium (gezegenler ailesi/güneş sistemi)
Sol: Solis (güneş)
La: Lactea via (samanyolu)
Si: Siderae (gökler)
İlk nota olan Do aslında Ut (ut queant laxis) imiş. Sonrasında okuması kolay olsun diye ters çevrilip Do hali verilmiş.

(Guido d’ Arenzzo)

Rahiplerin kullandıkları gamlarda bulunan iki yarın ve dört tam sesin belli bir düzeni yoktu. Nota değerleri dağa sonraki yıllarda, 13.yy ortalarında Kölnlü papaz Franko tarafından geliştirildi. Bu konuda yazdığı kitabı Ars Cantus Mensurabilis’tir. Kilise müziğin yanı sıra notası yazılamayan halk müziği ise şarkı ve dans türünde gelişmeye başladı.

(Ars Contus Mensurabilis kitabından bir bölüm.)

11-13.yüzyıllarda halk ozanları diyebileceğimiz gezgin şarkıcılar ortaya çıktı. Avrupa’da dolaşan bu gezgin şarkıcılar troubadour (trubadour), trouvere (truver), goliard (goliard), Minnesinger (minneszinger), Meistersinger (maysterzinger) gibi  ülkeye göre değişik adlar aldılar.

(Haçlı Seferleri ile ilgili şarkılar söyleyen Troubadour.-Gustave Dore)

Trobadourlar Güney Fransa’da Provence bölgesinde kullanılan langue de’ oc adı verilen lehçe ile söyledikleri popüler melodik şarkılarıyla tanınan şair müzisyenlerdi. Soylu ailelerden gelen bu şairler lirik aşk şiirleri söylerlerdi. Kuzey Fransa’da langue de’ oil lehçesini kullanan 12-13 yüzyılarda yaşayan şair müzisyenler ise trouvere adını alırdı. O dönemde Fransızca oui (evet) kelimesi  Güney’de oc, Kuzey’de oil şeklinde telaffuz edilirdi. Trouvere’ lerden kalan binlerce metin onların sanat zevkini ve inceliğini yansıtır;  ancak bu şarkılarda ritmik değerler yoktur. Trubadur ve Treuve’lerin Minstrel  ve Jonglör gibi yardımcıları bulunurdu. Trubadur Almanya’daki aşk şarkıcıları Minnesinger ve usta şarkıcılar Mistersingerleri  de etkilemişlerdir. Adı bilinen en eski  truverlerden biri  Adam de la Halle’dir. Dini ve din dışı konuları işleyen Halle aynı zamanda çok sesli motet örneklerini vermiş ve Jeu de Robin et de Marion adlı oyunuyla plan bakımından ilk opera türüne yaklaşmıştır.

(Robin ve Marion oyunu.-Mstislav Dobuzhinsky)

Alman Meistersinger’ler arasında en ünlü olan ve Wagner’in de Die Meistersinger  von Nürnberg operasında şarkılarından esinlendiği Nürnbergli Meistersinger, ayakkabı ustası Hans  Sachs’tır, (1494-1575).

(Hans Sachs), Wilhelm von Kaulbach-1876)

12-13 yüzyıllarda Avrupa müziğinin egemenliği Fransızların elindeydi. Bu dönemde Notre-Dame Katedrali’nin yapımına başlanmış ve çevresinde eğitim kurumları toplanmıştı. Bu sırada Paris’te faliyet gösteren Beatae Mariae Virginis kilisesinin koro yöneticisi ve orgcusu Leoninus 12.yüzyıl sonlarında bütün kiliselerde iki sesli şarkılarını Magnus Liber Organi adlı büyük bir kitapta toplamış, ritim biçimleri üstünde çalışmıştır. Yardımcısı olan Perotinus, iki sesli koro eserlerini döert sese çıkarmış, Gregor ezgilerinin yerine kendine özgü melodiler koymuş ve nota değerleri üstünde çalışmalar yapmıştır. Her iki isim de Ars Antiqua’nın, “Eski Sanat”ın büyük ustalarıdır.

(Elbertus Leoninus gravürü.)

14.yüzyılda Ars Nova adı verilen “Yeni Sanat” akımı başlar. Bu terim “Eski Sanat” Ars Antiqua’ya karşıt olarak Philippe de Vitry tarafından kullanılmış ve il defa 1322’de yazdığı teori kitaplarında yer almıştır.

(Philippe de Vitry )

1330-1380 yılllarını kapsayan ve Paris’te Notre-Dame Katedrali çevresine çevresine odaklanan bu akımda daha basit ve din dışı konular işlendiği ve ritmik değişikliklerin yapıldığı görülür. Bu dönemde Kutsal üçleme (Teslis) ile özdeşleştirilen, kilise çevresinin mükemmel kabul ettiği üç vuruşlu ölçü ile birlikte, ikiye bölünen iki ve dört vuruşlu ölçü de yer alır, ayrıca isometrik kalıplar kullanılır. Bu devrin önemli bestecileri dört sesli polifonik eserler veren Guillaume de Machaut (1300-1377), Jacopo de Bologna ve F. Landino, (1335-1397)’dur.Landino , yedi ve sekize bağlanırken arada melodik olarak altıncı derecenin duyurulduğu, kendi adıyla anılan Kadans kalıbını bulmuştur. Bu Kadans kendi müziğinde olduğu gibi çağdaşları tarafından da kullanılmıştır.

(Landini, 15. yüzyıl Squarcialupi Codex’in illüstrasyonu)

Rönesans

Yeniden doğuş anlamına gelen Renaissance (Rönesans) Avrupa tarihinde 14. yüzyılın ikinci yarısndan başlayarak 15-16. yüzyılları kapsar. Bu dönem de edebiyat , felsefe ve güzel sanatlarda büyük değişimler yaşanır. Müzik alanında da çalgıların gelişmesine bağlı olarak din dışı müzik önem kazanır. Bu dönemi çalgı  ve ses müziğinin gelişimi, diyatonik gam sisteminin uygulanması , kontpuan yazısının yeni boyutlar kazanması, nota basımı ve operayı hazırlayıcı etkenlerin oluşması şeklinde özetleyebiliriz.

(Fête champêtre,Giorgione-1508 – 1509)

Rönesan  döneminin başlıca bestecileri şunlardır: Matematik ve astronomi ile de ilgilenen kilise müziği bestecisi  İngiliz  John Dunstable (1390-1453), Fransız G. Du Fay  (1397-1474), Franko-Flaman besteci Binchois (1400-1460), Flaman Obrecht (1451-1505), Franko-Flaman  J. Ockeghem (1410-1497), Franko-Flaman J. Deep Res (1440-1521). 17. Yüzyılın başına kadar sürecek olan bu evrede en verimli dönem 16. Yüzyılın ikinci yarısıdır.

(John Dunstable)

Bu dönemin en önemli bestecisi  Roma yakınlarında Palestrina’da doğan Giovanni Pierluigi da Palestrina’dır (1525-1594). Bestecinin yazdığı 93 missa, 600 motet arasında en ünlü eseri  Papa’ya  ithaf ettiği Missa Pape Marcelli’dir. İtalyan Rönesans müziğine damgasını vurmuş olan Palestrina kendine özgü armoni stiliyle  (Alla Palastrina) devrinin müzisyenlerini etkilemiştir. Konuları çoğunlukla dini  ve az sayıda din dışı olan eserlerinde yalın duygusal  ezgiler ve kontrpuan yapısı görülür.

Palestrina’nın çağdaşı Flaman Orlando di Lasso (1550-1594) gençlik döneminde çok seyahat etmiş ve gittiği ülkelerde taktir toplamıştır. Polifonik türdeki sayısı 2000’İ bulan eserlerinde gezdiği ülkelerin etkileri belli olur. Besteci eserlerinde Fransızların metin müzik ilişkisini, Alman ciddiyetini  ve İtalyan ezgisini birleştirmiştir. Missalar, monetler,madrigaller, Latince,Fransızca ve Almanca şarkılar bestelemiştir.

( Orlando di Lasso )

Müzik teorisinde önemli bir adım ise Venedikli San Marco kilisesinin müzik yönetmeni Gioseffo Zarlino’nun  (1517-1590) kuramsal kitaplarıyla atılmıştır. Bu konudaki en ünlüsü olan 1558’de yazdığı ve birçok dile çevrilen İstitutioni Harmoniche’de kilise makamlarının diyatonik gamlara dönüşümünü açıklar.

(Gioseffo Zarlino)

15.yüzyılın en önemli olaylarından biri de Alman Johannes Gutenberg’in 1440’da baskı makinesinin icadı ve 1448’ Kutsal Kitap’tan 42 satırlık bir metini  yayımlamasıdır. İlk nota basımı  ise benzer yöntemler kullanan Venedikli Ottaviano dei Petrucci (1466-1539) gerçekleştirmiştir. 1498’de Vendeik’te kurduğu basımevinde 20 yıl süreyle çalışan Petrucci kurşun dökümlü hareketli dizgi yöntemiyle önce porte sonra notalar ve metni ekleyerek 1501’de ilk nota basımını gerçekleştirdi. Bu ilk basım Odhecaton adlı şarkı kitabıdır.

(Odhecaton kitabı.)

16.yüzyılda müzik İtalyan ekolü ile zirveye çıkmış, hatta 17. Yüzyıla da taşmıştır. Perri, Caccini, Cavallieri, beş sesli korallar yazan Vecchi, ünlü madrigal bestecisi Venosa Prensi Gesualdo (1560-1613) bu ekolün başlıca temsilcileridir.

(Thomas Tallis gravürü.)

İngiltere’de müzik aydınların yaşamında önemli bir yer tutardı; kendisi de virginal çalan Kraliçe Elizabeth devrinde W. Byrd, T. Morley, J. Dowland  ve T. Tallis gibi besteciler yetişti. Tallis, dini besteler , ilahiler anthem ve Protestan kilisesi için mezmurlar; Morley, daha hafif türde, din dışı dans ve tiyatro müziği bestelemiştir.

 

                                                                                              “Bir üIkenin türküIerini yapanIar, kanunIarını yapanIardan daha değerIidir.” 

                                                                                                                                                                                                                                               Thales

FERİDUNOĞLU Z. Lale, İz Bırakan Besteciler, İnklap Yay., İstanbul, 2005.
KOLİN A Histoire De la Musique, Tome, I,II,III,IV Libraire Armand Colin, Paris, 1955.
KENNEDY Michael, Oxford Concise Dictionaly Of Music, Oxford Universty, Prees, Oxford, 1996.
SÖZEN Vural Müzik Ansiklopedik Sözlük, Remzi Yay, İstanbul, 1996.
YENER Faruk, Küçük Batı Müziği Ansiklopedisi, Orkestra Yay, İstanbul, 1966.
İHSANOĞLU Evin, Zaman İçinde Müzik, YKY, İstanbul, 1994.
PAMİR Leyla, Müzikte Geniş Solukla, Ada Yay. İstanbul, 1989.
GAZİMİHAL Mahmut R. Musiki Sözlüğü, MEB Yay., İstanbul, 1961.
SELANİK Cavidan, Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni, Doruk Yay., Ankara, 1990.
SAY Ahmet, Müzik Tarihi, Müzik Ansiklopedisi Yay., Ankara, 1994.
Total
18
Shares
Bir cevap yazın

Benzer İçerikler