Arkeologlar Yeni Müfredata Dahil Olmak İstiyor

Bildiğiniz üzere MEB yakın zamanda müfredatta bir güncelleme gerçekleştirdi. Arkeologlar da defineciğin önüne geçmek ve kültür mirasına sahip çıkma, koruma bilincini artırmak için Anadolu Medeniyetlerinin yeni müfredatın içerisinde daha fazla yer alması konusunda fikir birliği içindeler.

Arkeoloji sadece toprağı kazmak değil, insanlığın geçmişini anlamaktır ve Anadolu tüm dünyanın arkeoloji açısından gözünü ayıramadığı coğrafyadır. Noel Baba olarak bilinen St. Nicholaos’da bu topraklardandır, Truva Savaşı’da bu topraklarda gerçekleşmiştir, bilinen ilk tapınak olan Göbeklitepe de bu topraklardadır.

Türkiye’deki bazı arkeologlardan gelen yorumlar ise şu şekilde;

Arkeologlar Derneği Başkanı Dr. Soner Ateşoğulları

Anadolu arkeolojisi ve kültürel mirasın korunmasına yönelik eğitim, çocuklarımıza ilkokuldan itibaren verilmeli ve kültür varlıklarımızı korumanın bir yurttaşlık görevi olduğu anlatılmalıdır. Geleceğin büyükleri, bugünün çocuk ve gençlerine, Anadolu’nun dünyanın en önemli medeniyetlerine beşiklik etmiş olduğunun öğretilmesi, kültür varlıklarımızın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması açısından hayati öneme sahiptir. Çünkü çocuklarımız Anadolu’nun binlerce yıllık geçmişini tanıdıkça bilinçlenecek ve bunları korumak isteyecektir. Ancak yeni müfredatta arkeoloji ve kültürel mirasımızla ilgili konulara, “çocukların anlayabileceği sadelikte” yer verilmelidir. Pedagogların da önerdiği gibi bu öğrenme şekli beş duyuya hitap edecek şekilde olmalıdır. Bu konuda, her yıl üniversitelerin arkeoloji ve sanat tarihi bölümlerinden mezun olan ancak iş bulamayan binlerce gençten faydalanılabilir. Kültürel miras konusunda bilinçli kuşakların yetişmesi, günümüzde artık sektör haline gelmiş olan, defineciliğin önlenmesi açısından da son derece önem taşımaktadır.

Arkeoloji Sanat Editörü Nezih Başgelen

Ülkemiz uygarlık tarihinin ve dünya kültür mirasının önemli yerleşimlerine ve anıtlarına sahip olmasına karşın resmi politikalarımızın ve eğitim müfredatının biçimlenmesinde arkeolojik değerlerimizin genelde turizm açısından ağırlıklı olarak ele alındığı görülmektedir. Bu yüzden toplumumuzla arkeolojik miras ve yaşadığımız coğrafyanın tarihi arasındaki ilişkide farklı değerlerin geliştiği son müfredat çalışmalarında ise sıkıntılı değerlendirmelerin olduğu görülmektedir. Osmanlı’dan günümüze ülkemiz devlet politikası olarak, bulunduğumuz topraklardaki eski uygarlıkların hiçbirini dışlamadığı gibi insanımızda bunlarla yaşamayı becerdiği görülmektedir. Ama son yıllarda yurdumuzun dört bir yanında Ortadoğu’daki şiddet sarmalında arkeolojik değerlerin tahribine benzer olayların bizde de yaşanmaya başladığı endişeyle izlenmektedir. Geçmişin gerçek tanıkları olan arkeolojik varlıklarımızın değerini ancak onlarla birlikte yaşayan insanlarımıza anlatabilir ve benimsetebilirsek koruyabiliriz . Bu açıdan ilk öğretimden yüksek öğretime programların her aşamada çok doğru kriterlerle hazırlanması büyük önem taşımaktadır. Uygarlığın gelişim sürecini somut verilerle inceleyen arkeolojik konuları işlerken zaman derinliğinin doğru bir bakış açısıyla ele alınması , geçmiş kavramının tüm düşünsel zenginliği ile öğrencilere aktarılabilmesi önemlidir.

Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Muammer İreç

Bizim çocuklarımız Homeros okuyarak büyümediler, geçmişi bir yaratıcılık alanı olarak görmediler, göremiyorlar. Bizden önceki nesiller de görmedi biz de görmüyoruz. Bizans kahpe oldu, Tarkan Romalıları, Çinlileri tepeledi. Türklerin Anadolu macerası tek tarih algısı olarak kaldı. Anlatıldı, aktarıldı. Daha önceki geçmişi Cumhuriyet ideolojisi inanılmaz derecede önemsemişken, ülke buna kıymet vermedi. Kültürel miras Yunan eseri oldu, Ermeni altını oldu, defineci rüyalarını süsledi. Çünkü insanımız eğitilmedi. İlkokuldan itibaren Mezopotamya ve Anadolu’da dünyanın en önemli medeniyetlerinin ortaya çıktığı anlatılmadı. Çatalhöyük bilmedi çocuklar, Hititleri tanımadı. Türkiye, arkeolojik geçmişini devlet politikası ile koruyarak eğitim sisteminin önemli bir parçası haline getirerek bu yüzyılda kendine has bir dünya yaratabilir. Yoksa herkesin belli sınavlarla “kapak atma” derdine girdiği, kısa yoldan köşeyi dönme rüyaları kurduğu, hayattan maksimum doyum alamadan öldüğü, hayatta kalma mücadelesinin her şeyin önüne geçtiği bir ülke olarak varlığını sürdürecektir.

Aktüel Arkeoloji Dergisi editörü Murat Nağış

Türkiye’de arkeoloji ve kültürel mirasın korunmasına yönelik hem kamusal alanda hem de toplumun genelinde çok ciddi bir bilgi, sahiplenme ve koruma sorunu olduğunu yıllardır dile getiriyoruz. Özellikle arkeoloji ve kültürel miras gibi bu ülkenin en önemli değerlerinden biri olan ve neredeyse her köyünde, kasabasında ve şehrinde uygarlık tarihine ilişkin arkeolojik kalıntıların olduğu bir coğrafyada yaşadığımız gerçekliğine karşın İlköğretim, Lise ve geleceğin Kamu Yöneticilerini yetiştiren, Mülkiye, İktisadı ve İdari Bilimleri’nde Anadolu Uygarlıkları derslerinin eğitim sisteminde olması, gelecek kuşakların üzerinde yaşadığı coğrafyayı tanımamasını, anlayamamasını ve koruyamamasına yol açmakta. Eğitim sistemimiz içerisinde Anadolu Uygarlıkları konularının yer almaması bugün olduğu gibi gelecekte de kendi coğrafyasını yağmalayan, tahrip eden, yok eden bir nesil ile karşılaşacağımız anlamına gelmekte. Arkeoloji, kültürel miras Türkiye’nin eğitim sisteminde mutlak olması gereken en önemli konulardan biri olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Total
431
Shares
Bir cevap yazın

Benzer İçerikler