Yeni hümanist sanat koruyucularının ve mimarlarının İncil’i Romalı mimar Vitruvius‘un Mimarlık Üzerine On Kitap‘ıydı: onbeşinci yüzyıl boyunca çokça tartışılan ve 1486’dan başlayarak art arda baskıları yaılan bu kitabın ilk illüstrasyonlu baskısı 1511’de Fra Giocondo tarafından yapılmıştır. Vitruvius tarafından betimlenen ideal formlar Platon’un Philebus’a betimlediği ideal formlardan türetilmiştir -düz doğrular ve dairelerden türetilen formlarla bunların üç boyutta oluşturduğu katı cisimler. Platon’a göre bu formlar kendi doğalarında güzel olmaları yanı sıra “ebedi ve mutlak olarak güzeldi.” Vitruvius bu fikirleri tapınak çizimlerine ayırdığı üçüncü kitanda anlatıyordu, çünkü tapınak tasarımlarının temeli simetri ve orandı. Gözlemlerine göre, ideal orantı sistemleri insan vücudunun kusursuz ranlarında bulunabilir. Örneğin, ayağın başın tepesine kadar olan yüksekliğe oranı bir bölü altıdır; ve yüz -çeneden burun deliklerine, burun deliklerinden kaşlara ve kaşlardan saç çizgisine- bir bölü üç oranlarında bölünmüştür. Vitruvius, ideal Platoncu Phileban şekillerin, kare ve dairenin, insan vücudunun orantıları içine nasıl alınabileceğini de betimliyordu.

“Çünkü eğer bir insan, elleri ve ayakları gerilmiş biçimde, sırt üstü düz olarak durursa ve bir pergel göbeği merkez alacak şekilde kullanılırsa, iki elin ve ayakların parmakları bu noktadan tanımlanan bir dairenin çevresine dokunacaktır. Ve insan vücudunun dairenin çevresini oluşturması gibi, ondan bir kare şekli de elde edilebilir. Çünkü eğer ayak tabanlarından başın tepesine kadar olan mesafe ölçülürse ve sonra bu ölçüm uzatılmış kollara uygulanırsa, kusursuz kare olan düzlem yüzeylerinde olduğu gibi genişlikle yüksekliğin aynı olduğu görülecektir.” Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, çev. Morris H. Morgan (Cambridge, Mass.,1914), 73.
Rönesans mimarları tasarımlarında, Pythagoras ve takipçilerinin gizemciliğini andırır biçimde, açık sayısal ilişkileri ifade etmeye çalıştılar. Galileo Galilei, “eğer önce dilini öğrenmezsek ve yazıldığı simgeleri kavramazsak,” yaradılışın “kitabını” anlamamızın olanaksız olduğunu yazıyor ve devam ediyordu: “Bu kitap matematik diliyle yazılmıştır ve simgeleri üçgenler, daireler ve diğer geometrik şekillerdir, bunların yardımı olmadan onun tek kelimesini bile anlayamayız.”
Tanrının kusursuzluğunu simgeleyen daire, Rönesans tasarımcıları için özellikle çekici bir forumdu. Bu nedenle daire ve kare, kilise planlarının ideal formları olarak kabul edildi; bunun yanı sıra kentlerin planlarında bile dairesel şemalar uygulandı. Filarete denilen Antonio Averlino 1460’lı yıllar boyunca Milan’da yeni ussal ve klasik çağdan esinlenmiş mimarlık üzerine bir çalışma yaptı ve bu çalışmada, destekleyicisi Sforzinda’nın adıyla anılan yeni bir kent modeli tasarladı; bu merkezdeki pazar yerinden ışıyan caddeleriyle sekizgen bir yıldız şekilde bir kent planıydı. O sıralar İtalya’yı kuşatan siyasal sorunlar nedeniyle, birkaç kent piazza’sı yapılmasına karşın, yeni hiçbir kent inşa edilmemişti. 1593’de Veneik Cumhuriyeti Palmanova’nın yapımına başladığında böylesi bir ideal kent inşa edildi; bu Venedik’in kuzeydoğusunda, açık Fruili ovasını Türklerin saldırılarından korumak amacıyla yapılmış bir hisar kentiydi. Vincenzo Scamozzi tarafından tasarlandığına inanılan kent, topların yerleştirildiği burçlarıyla dokuz uçlu bir yıldız şeklindeydi. Işınsal dokuz ana cadde ve çevresel bağlayıcılar ideal modele uymalarının yanı sıra, merkezi depodan savaş araç gereçlerinin gerekli yerlere kolayca ulaştırılması gibi pratik bir amaca da hizmet ediyordu.


Rönesans mimarları mekânı tam sayıların oranl ilişkilerine dayanan modüler birimler kullanarak şekillendirmeye çalıştılar; bu modüllerin sınıları Roma kaynaklarından türetilen Klasik sütunlar, kemerler ve saçaklıklarla tanımlıydı. Güzellik, bir birbirleriyle orantılı olarak bağlanan parçaların özenli bir biçimde düzenlenmesi olarak görülüyordu. Hümanist düşünür ve teorisyen Leon Battista Alberti (1404-1472), 1450’de yazdığı De Re aedificatoria (Yapı Sanatı Üzerine) adlı kitabında bu güzellik anlayışını şu şekilde özetliyordu: “Güzellik, herhangi bir parçasının eksilmesi ya da en küçük yabancı bir parçanın eklenmesiyle bütünün bozulacağı uyumlu bir bütünlüktür.” Alberti, Pythagoras’ı yankılayan şu görüşleri savunuyordu: “Seslerin kulağa hoş gelen, concinnitas’ını, harmonisini, yaratan aynı sayılar gözleri ve zihni de şaşırtıcı bir güzellikle doldurabilir.”

Roth, M.L., Mimarlığın Öyküsü, 3, İstanbul, Kabalcı Yayıncılık, 2014. (ALINTIDIR)