Kim Bu Arkeologlar

Eski insan topluluklarının yaşayışlarını ve buluntu topluluklarını inceleyen bilim dalına arkeoloji denir. “Kazı bilimi” olarak da adlandırılan bu bilimle ilgilenenlere arkeolog ismi verilmekte. Kazı yapan kişi tanımlaması da arkeologlar için yapılabilir.

Arkeolog olması beklenen insanlara ki asgari unsurları şöyle sıralabiliriz.
– Tarihi ve kültür konularına ilgili olmak
– Sahada araştırmak yapmak
– Gözlem yeteneğinin kuvvetli olması
– Beden sağlığının yerinde olması
– Analitik düşünce kabiliyetinin gelişkin olması
– Bilimsel araştırmaların takipçisi olmak

Herkesin arkeolog olma isteği olması ama finansal olarak çok zayıf bir meslek olarak görülmesi sebebiyle nedense hiç kimse okumak istemez. Bu bilim dalına verilen önemsizlikten kaynaklanan birçok eksikler aşikârdır. Yeteri kadar bilinmeyen arkeoloji ve arkeologluk, işinin hakkını veren kişiler için üzücü bir duruma dönüşmektedir. Arkeoloji, ülkede bir meslek kolu olarak meslek odasına sahip değildir. Mimarların, mühendislerin meslek odaları ücretlerinde bir takım düzenlemeler yapabilmekte ve gelir seviyelerini netleştirebilmektedir. Bir mimarın ilk iş tecrübesi dahi olsa alacağı ücret bellidir. Oysa arkeologlar için böyle bir durum söz konusu değildir.

Arkeologların saha çalışma düzenlerinden bahsedecek olursak şunları zikredebiliriz. Yaz döneminde gün ışığında yararlanmak ve yakıcı sıcaktan korunmak için günün ilk saatlerinde çalışmalarına başlarlar. İşbölümü çevrevesinde elde edilen buluntular öğle saatlerinde tasnif edilerek, envanter kaydına alınırlar. Sonraki saatlerinde buluntuların çizimleri yapılarak, belgelenir. Bu çalışma düzenini genelde haftanın altı gününde bu şekilde tekrar edilir.


Anadolu ve Mezopotamya topraklarının tarihsel birikimi ve uygarlık mirası arkeologlar için zengin bir sahadır. Bu rağmen Türkiye dışından araştırma yapmak için gelen insanların sayısının hayli fazla olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimizden yetişen arkeologların Türkiye sınırları dışında araştırma yapmamış oldukları çarpıcı bir tespittir. Saha çalışmasına girişecek öğrencilerin akademisyenlerden talepleri sonucu, ilgili alana yönlendirilmeleriyle çalışmalarına başlayabilirler. Türkiye arkeoloji sahalarında çalışmak isteyen öğrencilerin bütçe yokluğundan araştırma yapamıyor oluşları, yetkin arkeologların yetişememelerinde önemli bir faktör olduğu gözardı edilemez. Arkeoloji biliminin popülerlik kazanamamasında bu faktörü göz ardı edemeyiz. İnsanlık tarihinin ortak birikimini bizzat gözlemleyemeyen bir arkeologun hem kendi akademik seviyesini ilerletememesi hem de bunu toplumsallaştırmaması bu durumun tabi sonuçlarından sayılabilir.


Arkeolog ünvanına sahip olmadan da arkeoloji bilimine dair söz söyleyebilmek mümkündür. Bunun örneklerini diğer ülkelerden görüyoruz. İnsanın; coğrafyayla, toplumla, bilgiyle yahut kendi benzeriyle olan ilişkilerini derinlemesine çözümleyebilen kişilerinde arkeoloji bilimine büyük katkılar sunduğunu biliyoruz. Çünkü arkeolojinin konusu olan meselelerin öteki bilimsel disiplinlerden bağımsız olması beklenemez. Örneğin günışığına çıkarılmış tarihi bir nesnenin, dönemin toplumsal, coğrafi ve iklim şartlarından habersiz ele alınıp anlaşılması, eksik hatta hatalı yorumlara sebep olacaktır. Bu nedenle arkeologlar salt buluntu araştırmacıları değil, felsefi ve toplumsal meselelere dair fikir üretebilecek, söz söyleyebilecek kişilere dönüşübilmeliler.


Arkeolog yalnızca bir kazıyıcı olmayıp, hem buluntunun tarihsel ve sosyal bilgisini yaratan, hem bunun üzerinden bugüne dair çözümlemeler kuran, hem de yarına dair analizler yapabilen bir kişi olmalıdır. Arkeoloji biliminin güncellik kazanmasının yolu buradan geçmektedir. Tarihsel olanın günümüze taşınması ve hemen her mesele de çözüm önermesi ancak bu şekilde mümkün gözükmektedir.

Total
18
Shares
Bir cevap yazın

Benzer İçerikler