Hiyeroglifler ve Diğer Eskiçağ Dilleri Nasıl Çözümleniyor?

Rosetta taşını çözümleyebilmek 20 yıldan fazla sürdü.

Rosetta Taşı (Wikipedia)

Eski toplumların yazıtlarını deşifre etmek oldukça zorlu ve bazı durumlarda imkansız bir görev olabiliyor. Peki, uzmanlar eski kelimeleri modern kelimelere nasıl çevireceklerini nasıl buluyor? Cevap çok yönlüdür, ancak ünlü bir örnek olan Rosetta Taşı, en iyi çalışma yöntemlerinden bazılarını içermektedir. Temmuz 1799’da, Mısır’da, bir Fransız askeri seferi sırasında keşfedilen Rosetta taşı, Mısır hiyerogliflerinin deşifre edilmesine giden yolu açmıştır.

Taş, üç dilli olup, V. Ptolemaios’un bir kararnamesini içerir. Kullanılan 3 dil şöyledir; Mısır hiyeroglifleri, Demotik yazı (MÖ 7. yüzyıl ile MS 5. yüzyıl arasında Mısırlılar tarafından kullanılmıştır) ve eski Yunanca. MÖ 196 yılında yazıldığı anlaşılan kararnamede, Mısırlı rahiplerin, vergi indirimi yapılması karşılığında, V. Ptolemaios’un hükümdarlığını kabul edecekleri yazmaktadır. O zamanlar Mısır, Büyük İskender’in komutanlarından olan I. Ptolemaios’un soyundan gelen Ptolemaios Hanedan ailesi tarafından yönetiliyordu.

Taş keşfedildiğinde ne hiyeroglifler ne de demotik yazı çözülmüştü, yalnızca Antik Yunanca biliniyordu. Aynı kararnamenin üç dilde korunmuş olması, bilim insanlarının metnin Yunanca kısmını okuyabilmelerini ve karşılık gelen kısımları belirleyebilmek için hiyeroglif ve kil yazısı kısımlarla karşılaştırmalarını sağladı.

Mısır Bilimi Profesörü olan Andréas Stauder, “Rosetta yazıtı, iki dilliliğe sahip olmanın antik dilleri çözmede genel olarak en önemli unsur olduğunu göstermesiyle dilleri çözmenin adeta bir simgesi haline geldi. Ancak şunu unutmamalıyız ki Rosetta yazıtının kopyaları keşfinden bu yana bilim insanları arasında yayılsa da, çözülmesi konusunda önemli bir ilerleme kaydedilmesi yirmi yıldan fazla zaman aldı.” diyor.

Brown Üniversitesi’nde Mısır Bilimi Profesörü olan James Allen, hiyeroglif yazısının, sesleri ve fikirleri temsil eden işaretlerden (günümüzde insanların sevgiyi temsil etmek için kalp işaretini kullanmaları gibi) oluştuğunu söylüyor. Bilim insanı Jean-François Champollion (1790-1832) hiyeroglifleri incelemeye başlayana kadar, “bilim insanları temel olarak tüm hiyerogliflerin sadece sembolik olduğuna inanıyorlardı.” diyor Allen. Champollion’un en önemli katkısının ‘sesleri de temsil edebileceklerini kabul etmek olduğunun’ altını çiziyor.

Allen, “Champollion, Antik Mısır’ın Yunanca harflerle yazılmış son evresi olan Kıpti dilini bildiğinden, hiyerogliflerin hangi sese eş değer olduğunu Rosetta Taşı üzerindeki Mısır hiyeroglifleri ve Yunanca çeviri arasındaki yazışmalardan anlayabiliyordu.” diyor.

İskoçya Ulusal Müzeleri’nde Antik Akdeniz bölümünün baş küratörü olan Margaret Maitland, “Champollion’un Mısır Kıpti bilgisi, üzerinde çalıştığı antik sembollerle Kıpti kelimelerinden aşina olduğu sesler arasındaki bağlantıyı kurabildiği anlamına geliyor.” diyor. Maitland, Champollion’a Kıpti öğrenmesini tavsiye edenin Mısırlı bilgin Rufa’il Zakhur olduğuna dikkat çekiyor. Maitland, “Champollion, Rufa’il Zakhur ve Paris’te yaşayan Mısırlı rahip Yuhanna Chiftichi ile Kıpti dili çalıştı. Arap bilginler, Mısır dilinin antik ve sonraki türleri (Kıpti gibi) arasındaki bağlantıyı çoktan fark etmişlerdi.” diyor. Stauder, “Mısır hiyeroglifleri Kıpti dili olmadan açıkçası çözülemezlerdi.” diyor.

Dillerin Çözülmesinde Yaşanan Üç Problem

Mısır hiyeroglifleri 19. yüzyılda çözülmüş olsa da bugün hala anlaşılamayan bir dizi antik dil var. Allen, “Dillerin çözülmesinde temelde üç çeşit problem yaşanıyor.” diyor. Mısır hiyeroglif yazısının “dilin bilindiği ancak alfabenin bilinmediği” kategoriye girdiğini söylüyor. Başka bir deyişle, bilim insanları Antik Mısır dilini Kıpti dilinden dolayı zaten biliyorlardı ancak hiyeroglif işaretlerin ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Allen, karşılaşılan bir başka sorunun “alfabenin bilindiği ancak dilin bilinmediği” durumlar olduğunu söylüyor. “Örneğin Latin alfabesini kullanan Etrüsk ve Mısır hiyerogliflerinden türetilmiş bir alfabe kullanan Meroitik. Bu durumda, kelimeleri okuyabiliyoruz ancak ne anlama geldiklerini bilmiyoruz.” (Etrüskler günümüz İtalya’sında, Meroitler ise Kuzey Afrika’da yaşıyorlardı.)

Karşılaşılan üçüncü problemin “alfabenin de dilin de bilinmediği” durumlar olduğunu; bunun en güzel örneğinin günümüz Pakistan ve Kuzey Hindistan’ından gelen, İndus Vadisi’nde bulunan yazılar olduğunun ve bilim insanlarının ne alfabeyi ne de hangi dili temsil ettiğini bilmediğini söylüyor. 

Dilleri Birleştirmek

Çözülememiş yazılar üzerinde çalışan bilim insanlarının Mısır hiyerogliflerinin çözülmesinden çıkarabileceği bir sürü ders var. 

Bilim Tarihi alanında doktora yapan ve yakın zamanda yayınlanan The Riddle of the Rosetta: How an English Polymath and a French Polyglot Discovered the Meaning of Egyptian Hieroglyphs(Princeton University Press, 2020) adlı kitabın ortak yazarı olan yazar Diane Josefowicz, “Kitabımızın ana tezlerinden biri antik bir yazıyı kültürel bağlamında ele almanın genellikle daha iyi olduğu üzerine.” diyor.

Josefowicz, Mısır hiyerogliflerini çözmeye çalışan bilim insanı Thomas Young’ın (1773-1829) hiyerogliflere bir bulmaca gibi yaklaştığını, Antik Mısır’ı pek de umursamadığını söylüyor ve ekliyor, “Champollion, Mısır tarihi ve kültürüyle çok daha fazla ilgileniyordu bu nedenle hiyeroglif çalışmasında Antik Mısır’ın son evresi olan Kıpti dilini ilk kullanan kişilerden biriydi.” diyor.

Stauder, çözülmemiş bir yazıyı, bir dil ya da dil grubuyla ilişkilendirebilmenin büyük önem taşıdığını sözlerine ekliyor. Antik Maya gliflerini çözen bilim insanlarının, glifleri çözerken modern Maya dilleri hakkındaki bilgilerini kullandıklarını belirten Stauder, Champollion’un zamanında Mısır hiyerogliflerini anlamak için Kıpti dilini bilmesi gerektiğini vurguluyor.

Stauder, Meroitik’i çözmeye çalışan bilim insanlarının daha fazla ilerleme kaydettiklerini çünkü artık bunun Kuzeydoğu Sudan dil ailesiyle ilgili olduğunu bildiklerini söylüyor. Stauder, “Meroitik’in daha iyi bir şekilde çözülmesinde, Kuzey-Doğu Sudancadan gelen diğer dillerle karşılaştırılması ve ön-Kuzey-Doğu-Sudanca sözlüğünün önemli bölümlerinin bu dil ailesinin günümüzde konuşulan dillerine dayanarak yeniden yapılandırılması büyük ölçüde rol oynuyor.” diyor. Maitland, “Günümüzde hala kullanılan ancak yok olma tehdidi altında olan diller, hala çözülememiş antik yazıları çözebilmemiz için oldukça önemli olabilir.” diyor.

Kaynak: livescience.com/how-decipher-ancient-languages.html

Total
11
Shares

Benzer İçerikler