Müzeciliğin Kısa Tarihi ve Türk Müzeciliğinin Gelişimi

Müzenin Tanımı

Müze, sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek amacıyla sergilendiği yer veya yapılardır. Toplumun ve gelişimin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevresine tanıklık etmiş malzemelerin üzerinde araştırmalar yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kar düşüncesinden bağımsız, sürekliliği olan bir kurumudur.

Müzenin Tarihçesi

Müze sözcüğü Yunanca ”mouseion” kelimesinden türemiştir. Bu, ”ilham perilerinin yaşadığı yer” veya ”bilimler tapınağı” anlamına geliyor. İlk müzenin M.Ö. 300’lü yıllarda, İskenderiye’de I. Ptolemaios (M.Ö. 323-289) tarafından kurulduğu kabul edilir. Orta Çağ boyunca Avrupa’da kralların ve asillerin şatolarında saklanan değerli sanat eserleri daha sonraları sergilenmeye başlanmıştır. Çünkü saraylarda oluşan bu koleksiyonların bakımı ve korunması sorunlar yaratmaktaydı.

Avrupa’da 15. yüzyıldan sonra bazı kraliyet koleksiyonlarının sınırlı da olsa ziyarete açıldığı bilinmektedir. Bu ziyaretçiler çoğunlukla özel misafirlerdi. Rönesans dönemi düşünürlerinin Orta Çağ öncesi bilgiye ulaşma çabası sonunda, tarihe tanıklık eden eserlerin değerli olarak kabul edilmeleri, bunların sistematik biçimde toplanarak, biriktirilmesine olanak sağlamıştır. 18. yüzyılın sonuna doğru müzelerin halka açılmaya başladığını görüyoruz (bu müzelerde daha çok flora ve fauna ile ilgili koleksiyonlar vardı).

Halka açılan ilk müze 1683 yılında Oxford’da açılmıştır. Ashmolean adlı bu müzenin botanik ve tabiat bölümleri vardı.

Ashmolean Müzesi

Halka açılan ilk müzelerden biri de Louvre Müzesi’dir. Fransa’da XIV. Lui zamanında saraydan getirilen birçok eser, Louvre Sarayı’na taşınarak sarayın bir bölümü müze haline getirilmiş ve 1793 yılında halka açılmıştır. 1848 yılında Louvre’de  yeni bir düzenleme yapılmıştır. Müzede; önemli ressamların tabloları, Mısır eserleri, Doğu eserleri, Yunan-Roma eserleri, Avrupa heykelleri gibi birçok bölüm bulunmaktadır.

Louvre Müzesi

İngiltere’de, müzecilik tarihinde ilk olarak planlanan orijinal yapısı ile British Museum kurulmuştur. Kurucusu Sir Hans Sloane, kendi özel koleksiyonunu bağışlamış, perlementodan yardım alarak müzenin inşasına girişmiştir. Müze 1759 yılında açılmıştır. Müzenin; sikke ve madalyon, Mısır, Yunan, Roma, Orta Çağ ve Geç Dönem Doğu, Prehistorik, Batı Asya, Etnografya ve kütüphane gibi bölümleri bulunmaktadır.

British Müzesi

Berlin’deki ilk müze binasının kurulması çalışmaları 1797’de başlamış ve müze 1830’da ziyarete açılmıştır. Yunanistan, Mısır, Anadolu ve dünyanın diğer ülkelerinden zengin koleksiyonların sergilendiği Berlin Müzesi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu kesimde kalmıştır. Bergama Sunağı, Milet Agorası parçaları buradadır.

Batı Berlin/Dahlem’de 1950’den sonra büyük bir müze kurulmuştur. Bu müzenin zengin etnografya koleksiyonları, Asya (Orta Asya-Uygur), İslam ve Hint sanatları gibi bölümleri bulunmaktadır. Sergileme tekniği bakımından çok başarılı bir müzedir.

Puşkin Müzesi

Rusya’da müzecilik 18. yüzyılın başlarında gelişmiştir. Çar I. Peter, hazinesini zenginleştirmek için yaptırdığı kazılar, zengin silahlar; Kremlin Sarayı Silahlar Müzesi’nin kurulmasına yol açmıştır. Daha sonra Puşkin Müzesi ile Ermitaj Müzesi kurulmuştur.

Ermitaj Müzesi

Amerika’da ilk müze 1750 yılında Harward Üniversitesi’nde açıldı. Bunu diğer müzeler izledi.  Avrupa’nın birçok başkentinde daha sonra milli müzeler ve galeriler kurulmaya başlandı. İspanya’da Madrid, İtalya’da Uffizi Galery halka açılan önemli müzelerdir.

Sanayi ve teknolojinin getirdiği yeni hayatta, geleneksel kültür unsurlarının yok oluşunu önlemek için; etnografya ve açık hava müzeleri kurulmaya başlanmıştır. ilk etnografya müzesi 1841 yılında Kopenhag’da kurulmuştur. Skansen (Stockholm) (1872) ile Folk  Museum (Oslo) (1884) açık hava müzelerinin öncüleri olmuştur.

Skansen Açık Hava Müzesi

Türk Müzeciliğinin Tarihçesi

Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, ilk Türk müzeciliğinin çekirdeğini Topkapı Sarayı’nda bulunan değerli hediyeler, ganimet silahlar teşkil eder. Bu eserlerin sergilenmesiyle 1846 yılında ilk müzemiz kurulmuş, daha sonra ülkemizde müzecilik gelişim göstermeye başlamıştır.Aslında Türklerde değerli eşyaları, silahları saklamak, armağanları korumak düşüncesi gelenekseldir.Daha erken tarihlere bakacak olursak; Uygur ve Selçuklu saraylarında armağanların saklandığını, bunlar için özel odalar, salonlar tahsis edildiğini biliyoruz. Uygurlar döneminden kalma, değerli eşyalarla dolu sandıklar bulunmuştur. Yine seyahatnameler ve eski kaynaklar; saraylarımızın kabul salonlarının muhteşem eşyalarla süslü olduğunu belirtir.

Selçuklu ve Osmanlı sultanlarının tarihi eserlere, sanat eserlerine çok ehemmiyet verdikleri, onların korunması için emirler verdikleri malumdur. Bazı kaynaklar Türk müzeciliğinin temelini Selçuklulara dayandırmaktadır. Bunun sebebi ise; bir tür korumacılık anlayışının sergilemesi açısından, daha önceki medeniyetlere ait işlenmiş parçaların bu eserlerin yok olmasının önleyecek bir tutumla Türk mimari eserlerde kullanılmasının Türklerde ilk müzecilik hareketleri olarak değerlendirilmesidir. Semavi Eyice bu durumu, Konya’daki sur duvarları ve kapılarında, Konya-Ilgın arasındaki Selçuklu Kervansarayı’nın (Kadın Hanı) cephelerinde, Antik Roma veya Bizans çağına ait kitabe ve işlenmiş mimari parçaların kullanılmasıyla örneklerken; Osmanlı döneminde de çeşitli eserlerin, nadir ve değerli eşyaların, kıymetli sanat eserleri, hediye ve ganimetlerin benzeri bir yaklaşımla saklandıklarını ifade etmektedir. Bu örneklerde amaç koleksiyonculuk olmasa da, sonucunda çeşitli ve zengin bir koleksiyon meydana gelmiştir. Bu yüzden bazı kaynaklar müzeciliğimizi 1100’lü yıllara dek indirir.

Bu günkü anlamda ilk müze, Sultan Mecid’in hakimiyeti sırasında Harbiye Nazırı Ahmet Paşa tarafından, Topkapı Sarayı’nın büyük avlusundaki Hagia Eirene’de kurulmuştur.

Hagia Eirene

İlk kurulduğunda iki kısımdan oluşan bu müzede, eski eserler (Mecmua-ı Asar-ı Atika) ve eski silahlar (Mecmua-ı Esliha-ı Atika) sergileniyordu. Bu mütevazi koleksiyonun kataloğunu Albert Dumont yapmıştır.  Daha sonra Maarif Nazırı Saffet Paşa müzenin teşkilatlandırılması girişimlerinde bulunmuş, valiliklere gönderdiği temimle, bölgelerindeki değerli eserlerin İstanbul’a gönderilmesini emretmiştir. Müzenin adı ”Müze-i Hümayun” olarak değiştirilmiş ve müdürlüğüne de Galatasaray Lisesi öğretmeni İngiliz asıllı Mr. Edward Goold getirilmiştir. Bu yıllarda müzenin resmi kataloğu yayınlanmıştır. 1871 yılında da her nedense müze lağvedilmiş ve bakımı da Avusturyalı Tenzio’ya verilmiştir. 1872 yılında müze müdürlüğü yeniden kuruluyor ve müdürlüğüne de Alman Dr. Phillip Anton Dethier getirilmiştir. Dethier, müzeye eserler kazandırmak için teşebbüslerde bulunmuş, eser sayısını arttırmış ve eski eserlerin yurt dışına çıkışını yasaklayamasa da bir ”Asar-ı Atika Nizamnamesi” çıkartmıştır (1874). Eser sayısının artması üzerine Müze-i Hümayun Çinili Köşk’e taşınarak 1880 yılında yeniden ziyarete açıldı. 1873 yılında Viyana’da açılan sergiye katılınmış, Dethier müşavir olarak, ”Osmanlı Mimari Tarihi” ”Osmanlı Kıyafet Albümü” ve ”İstanbul’un Eski Eserleri” gibi kitapçıkları yayınlanmıştır. Bu sergide Osman Hamdi Bey komiser olarak görevlendirilmiştir. Heinrich Schliemann’ın kaçırdığı Troia hazinesi yüzünden Atina’da eserleri savunan, birçok araştırma yayınlayan Dethier 1881 yılında ölünce müze müdürlüğüne gerçek anlamda müzeci, ressam ve Türk müzeciliğinin kurucusu Osman Hamdi Bey (1842-1910) getirilmiştir.

Özetlemeye çalıştığımız bu başlangıç dönemi ile Osman Hamdi Bey dönemi, Cumhuriyetten önce Türk müzeciliği dönemini teşkil ediyor. Osman Hamdi Bey’in müzecilik çalışmalarını üç başlıkta özetleyebiliriz.

Osman Hamdi Bey

a- Müzecilik Çalışmaları

Başlı başına yeni bir müze binasının yapılması için çalıştı. Ödenek yokluğunda maaşından katkıda bulundu. Bu günkü Arkeoloji Müzesi binasının 1891 yılında 1. kısmını, 1902 yılında 2. kısmını ve 1908 yılında 3. kısmının inşası biterek ziyarete açıldı. 1906 yılında Asar-ı Atika Nizamnamesi yeniden düzenlenerek eski eserlerin yurt dışına çıkarılması önlenmiş oldu. Koleksiyonların yeniden düzenlenmesine geçilmiştir. Vilayetlerdeki eserlerin korunup, muhafazası için temimler yayınladı ve eserlerin yetkililer tarafından korunma altına alınması istendi. Böylece ilk vilayet müzelerinin kurulması gerçekleştirildi. İlk olarak Selanik, Sivas, Bursa ve Konya eski eser depoları kuruldu.

b- Araştırmalar

Osman Hamdi Bey ilk olarak bilimsel kazı yapan Türk arkeoloğu unvanına sahiptir. 1888 yılında Sayda’da (Lübnan) yapılan kazılarda çıkarılan İskender lahdi başta olmak üzere birçok lahit ve eski eser İstanbul’a getirildi. 1873 yılında Kıbrıs’ta bulunan eserlerle denilebilir ki büyük bir dolduracak eser teşkil edildi. Bunlara Söke ve Menderes Nehri yöresinden yapılan araştırmalardan elde edilen eserleri de ekleyebiliriz.

c- Eğitim-Yayın

Osman Hamdi Bey zamanında bilimsel sergileme yaparken, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin ilk bilimsel kataloğu da yayımlanmıştır. S. Reynak, Jubin, Gregor Johann Mendel gibi gibi uzmanların çalışmasıyla müze batı dünyasına tanıtılmış oldu.

Osman Hamdi Bey, ”Sanayi Nefise Şahane Alisi” Güzel Sanatlar Akademisi’nin de kurulmasına önayak olmuş ve ilk müdürlük görevini yapmıştır (1883). Türk müzeciliğinin tarihini ve gelişmesini inceleyen Remzi Oğuz Arık, Osman Hamdi Bey’e kadarki dönem için ”toplama, biriktirme ve tesadüfler devri” derken, Osman Hamdi Bey dönemi için ”tesadüfler ortadan kalkmıştır” ifadesini kullanır.

1910 yılında Osman Hamdi Bey ölünce kardeşi ve yardımcısı Halil Ethem Bey müze müdürlüğüne getirilmiştir.

1931 yılına kadarki görevi görevi sırasında Osman Hamdi Bey’in çalışma temposunu sürdürdü. Anadolu’daki müzelerin gelişmesine katkıda bulundu, anıtların korunması için amansızca mücadele verdi. Remzi Oğuz Arık ”müzelerimiz için mübarek bir istihkam kurdu” demektedir. Gerçekten de öyle, Türk milleti sadece siyasal olarak İstiklal Savaşı yapmıyordu. Kültür varlıklarının korunması ve yağmanın durdurulması için de savaş gerekiyordu.

Halil Ethem Bey zamanına Eski Şark Eserleri Müzesi kuruldu (1918). Topkapı Sarayı pavyonları düzenlendi. 1914 yılında kurulan Evkaf Müzesi, 1924 yılında yeniden Türk İslam Eserleri Müzesi olarak açıldı. Vilayetlere eserlerin korunması için yeni temimler gönderildi. 1917 yılında Muhafaza-ı Asar-ı Atika Encümeni kuruldu.

Milli kültürümüzün sergilendiği müzelerin çoğalması ve yurt çapında yaygınlaşması ise 1920’li yıllardan sonra Atatürk’ün bu konuya verdiği önem sonucudur. Mustafa Kemal, 16 Ekim 1921’de Maarif Kongresi açılış konuşmasında; “Eski devirlerin boş inançlarından ve yeniden kuruluş özelliğimize hiç de uymayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelen etkilerden uzaklaşabilmek ulusal karakterimize ve tarihimize sahip çıkan bir kültür birliği ile mümkündür.” diyerek Türk halkına sesleniyordu. Ayrıca, Prof. Dr. Enver Ziya Karal’ın çok yerinde bir saptayımı vardır: ” Atatürk’ün tarih üzerinde çalışmaları, İstiklâl Savaşımızın kültür alanındaki devamıdır.” Atatürk’e göre, bir millet; etkilenmekten kurtulup etkileyici duruma gelirse tam bağımsız olabilir. Ulusal birliğe ulaşabilmek, tarihimize ve kültürel değerlerimize sahip çıkmakla sağlanır. Ulu önder Atatürk, bu düşüncelerinden hareketle girişimlerde bulunmuştur.

Atatürk’ün, müzeciliğimizi geliştirmek için yaptığı girişimlerden en önemli olanlarından biri, bu konuda yapılan kanun düzenlemeleri olmuştur. Atatürk’ün emriyle dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa, 5 Kasım 1922 tarihinde “Müzeler ve Âsar-ı Âtika Hakkında Talimat” adı ile Müze müdürleri ve memurlarının görev ve sorumluluklarını açıklayan, arkeoloji ve etnoloji ile ilgili eserlerin derlenmesi, envanterlenmesi, korunması ve yeni
müzeler kurulmasını isteyen bir genelge yayınlamış ve illere göndermiştir. Yine aynı bakan döneminde Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda kurulmuş olan Heyet-i İlmiye’nin aldığı kararlar arasında Ankara’da bir Milli Müze ve Etnografya Müzesi’nin kurulması, okullarda eğitim amaçlı okul müzelerinin açılması ayrıca var olan Âsar-ı Âtika Nizamnamesi’nin yeni şartlara göre yeniden gözden geçirilmesi yer almaktadır. 14 Ağustos 1923 tarihinde okunan
hükümet programında da yeni müzelerin açılması yapılacak işler arasında gösterilmiştir. Aynı zamanda Atatürk, yeni müzelerin açılmasını istemiş ve bunu teşvik etmiştir. Atatürk’ün Ankara’da bir Hitit Müzesi’nin açılmasını istemesi üzerine 1923 yılında Kurşun Han ve Mahmut Paşa Bedesteni Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onarılarak Ankara Arkeoloji Müzesi olarak açılmıştır. 1967 yılında yeniden düzenlenerek müzedeki eserlerin çeşitliliği de göz önünde bulundurularak adı Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak adı değiştirilmiştir. Topkapı Sarayı’nın bugünkü hâlini almasında Mustafa Kemal’in büyük rolü vardır.  Sarayın müze olarak onarımı, düzenlenmesi ve ziyarete açılması için bir Bakanlar Kurulu Kararı aldırmıştır. Bu kararnameden sonra, Topkapı Sarayı, müze olarak ziyarete açılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı (Asar-ı Atika ve Müzeler Dairesi)’na bağlanmış, hemen onarımına başlanmıştır. Sarayın onarımı, eşyalarının envanteri ve teşhiri yıllarca sürmüştür. 1927 yılında nihayet sarayın bir kısmı ziyarete açılmıştır. Topkapı Sarayı’nın harabe hâlinden, modern bir müzeye dönüşmesinde büyük katkısı olan Atatürk, zaman zaman sarayı ziyaret ederek, çalışmalar hakkında
Müzeler müdürü Halil Ethem Eldem’den bilgi almıştır. Ayrıca, Atatürk Konya’ya geldiği zaman, kendi isteği doğrultusunda müze hâline getirilen Mevlana Türbesi ve Dergâhı’nı 21 Şubat 1931 günü ziyaret etmiştir. Mevlana Dergâhı’nı ziyaretinden sonra, Konya’daki Selçuklu ve Osmanlı devri mimari eserlerini gezmiştir. Gezileri esnasında, Türk medeniyetinin devrimize ulaşabilen bu değerli eserlerin harap durumda olduğunu ve bazılarının da askeri depo olarak gören Atatürk, talimat vererek bu eserlerin onarımını ve müze olarak halka açılmasını sağlamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, Türk medeniyetinin mazisine büyük önem vermiştir. Bu yüzden, Türk Müzeciliği’yle bizzat kendisi ilgilenmiş, yaptığı çalışmalarla Türk Müzeciliğinin modern seviyeye çıkmasına önemli katkılar sağlamıştır. Bugün, onun verdiği talimatların izinde müzelerimiz düzenlenmekte, onarılmakta ve geliştirilmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk

KAYNAK:
Gazi Giray GÜNAYDIN, TÜRK MÜZECİLİĞİNİN DOĞUŞU VE TARİHSEL GELİŞİMİ, MÜZECİLİKTE YENİ AÇILIMLAR, https://antikadefter.wordpress.com/tag/asar-i-atika-nizamnamesi-eski-eserler-tuzugu/ , Aysun ALTÜNBAŞ-Çiğdeni ÖZDEMİR, ÇAĞDAŞ MÜZECİLİK ANLAYIŞI YE ÜLKEMİZDE MÜZELER.

 

Total
35
Shares
Bir cevap yazın

Benzer İçerikler