Batı Sanatında Savaş Teması

Batı sanatında kullanılan en yoğun temalardan biri de insanlık tarihinde travmaya yol açan savaşlardır. Günümüze kadar savaş teması hem sanatçının politik bir aracı olarak hem de nesnelliğin estetize edilmiş olması bakımından önemlidir. Yani sanatçı hem kendi yaşadığı olumsuzlukları hem de bu olumsuzlukların toplumsal etkilerini tuvalinde canlandırmıştır. Bu sanatçılar arasında Goya, Manet, Delacroix, Otto Dix, Picasso ve Fernando Botero Batı Sanatında savaşı konu edinen eserleriyle öne çıkan isimlerdendir.

1-) Francisco de Goya, “3 Mayıs 1808

Francisco Goya, “3 mayıs 1808”, tuval üzerine yağlıboya, 268 x 347 cm, 1814

19 yüzyılın önemli sanatçılarından olan Goya, 30 Mart 1746 günü dünyaya gelmiştir. Yerel bir sanatçı olan José Luzan’ın atölyesinde 4 yıl eğitim aldıktan sonra 1763 yılında Madrid’e gider ve güçlü resimleriyle kendine yeni bir çevre oluşturur. 1786’da ise Kral III. Charles’ın hizmetine girerek, imparatorluğun baş ressamı unvanını alır. 1792 yılında, Güney İspanya’ya yaptığı yolculuğu sırasında ciddi hastalıklar geçirerek işitme duyusunu kaybeder. İçine düştüğü ruhsal çöküntü, Goya’nın sanatında bir dönüm noktası oluşturur. Napolyon askerlerinin İspanya’yı işgal etmesi sonucu Goya, Fransız askerlerinin İspanyol vatandaşlarına yaşattığı zulüm ve acıları gözlemleyerek, “3 Mayıs 1808” adlı tablosunu yapar. İspanyol resim sanatının başyapıtlarından biri olarak kabul edilen yapıt, sanat tarihçisi Kenneth Clark’a göre: tarz, konu ve içlem olarak kelimenin tam manası ile devrim sayılabilecek ilk büyük resimdir. Bu resmin yanı sıra, söz konusu işgalin kaydı niteliğini taşıyan “Savaşın Felaketleri” adlı gravür dizisi de yine Goya’ya aittir. Bu gravür dizisi Napolyon askerlerinin İspanyol halkına uyguladığı vahşetin belgesi niteliğindedir. Goya, tanıklık ettiği bu dönemi bir bakıma kayıt altına almıştır.

2-)Edouard Manet, “İmparator Maximilian’in Kurşuna Dizilmesi”

Edouard Manet, “İmparator I. Maximilian’ın İnfazı”, Tuval üzerine yağlıboya, 252 × 305 cm, 1868

Yüksek kentsoylu bir aileden 23 Ocak 1832 tarihinde Paris’te doğan Edouard Manet Empresyonist araştırmanın temellerini almış olmasına karşın, gruba resmen katılmamıştır. Çalışması, geçmişin ustalarının (Velazquez,Goya,Rubens) dikkatli bir incelemesine ve çağdaş gerçek üzerindeki derin bir düşünceye dayanır. Güncel olaylara karşı duyarlı ve siyasetle ilgili olan Manet, burada kanlı bir olayı, imparator Maximilian’ın Meksikalı isyancılar tarafından kurşuna dizilmesini betimlemiştir.

3-) Otto Dix, “Ölümün dansı”

Otto Dix, “Ölümün Dansı”, Savaş serisinden, baskı, 1924

“Bazı şeyler yorum gerektirmez. Eylem her zaman sözden önce gelir. Ben görsel düşünen bir insanım, filozof değil. Bu nedenledir ki tavrımı, duruşumu hep resimlerimle belli eder; gerçeği, neyin ne olduğunu, anlatılması gerekeni resimlerimde gösteririm.” Otto Dix

Otto Dix, 2 Aralık 1891 tarihinde dünyaya gelen Dix, ilk sanat eğitimini Ernst Schunke’den alır. Dix, Schunke ile birlikte dört yıl çalıştıktan sonra burs alarak Dresden’deki Güzel Sanatlar Akademisi’ne girer. Bir yandan Empresyonist sergileri büyük bir heyecanla takip edip bir yandan da kendine özgü bir resim dili yaratmaya çalışır. Yaklaşan Birinci Dünya Savaşı ile bu sürecin kesintiye uğrar. Dresden’deki bir topçu birliğine, 1914 yılının Ağustos ayında gönüllü olarak katılan sanatçı, diğer bir çok sanatçı gibi savaş ortamını yakından görmüş ve izlemlemiştir. Savaş yıllarında cephede tuttuğu günlüğünde şunları yazmıştır: “Bitler, fareler, dikenli teller karmaşası, pireler, kediler, gazlara, mermiler, pislik, makinalı tüfek, alev, çelik… Savaş işte bu! Şeytanın işinden başka bir şey değil…

Bu bağlamda bir resim atölyesi olarak gördüğü cephelerde yaşadığı, gözlemlediği savaş deneyimlerini, yıkıntıları, acıları, pisliği, yok oluşları hiç yalan söylemeden, gizlemeden hem çağdaşlarına aktarma, hem de günümüze taşıma çabası içinde olmuştur. Dix’in 1923 sonbaharında başlayarak altı ayda tamamlamış olduğu, 50 gravürden oluşan “Der Krieg” baskı serisi konusu gereği hala izleyenleri ürpertmiş ve derinden etkilerken, gravürlerdeki ustalık hayranlık uyandırmıştır.

4-) Eugène Delacroix, “Halka yol gösteren özgürlük”

Eugène Delacroix, “Halka Yol Gösteren Özgürlük”, Tuval üzerine yağlıboya, 260 cm × 325 cm, 1830

1798 yılının Nisan ayında dünyaya gelen sanatçı Théodore Gericault’nun da hocası olan Pierre-Narcisse Guérin’nin atölyesinde eğitim gören sanatçı, bu arada eski ustaların Louvre Müzesi’nde bulunan eserlerini kopya etmiş, özellikle de Rubens’ten ve Venedik ekolünden oldukça etkilenmiştir.

Dönemin savaş temalı resimlerin, diğer önemli sanatçısı olan Delacroix, 1830 yılında yaptığı “Halka Önderlik Eden Özgürlük” resmiyle ilgili, kardeşine yazdığı bir mektupta: “Devrim için savaşmıyorsam hiç olmazsa devrim için resim yapmalıyım” demiştir. Fransız Devriminin simgesi olarak kabul edilen resim, 1830 yılında Kral X. Charles’ın devrilişine yol açan üç günlük halk ayaklanmasının anısına yapılmıştır. Birçok sanat tarihçisi, ‘‘Halka Yol Gösteren Özgürlük’’ yapıtını, modern resim sanatının ilk politik çalışması olarak kabul eder. Delacroix, ayaklanmacılara destek vermiş ve özgürlük ideasını resminde somutlamıştır.

5-) Pablo Ruiz Picasso,Guernica”

Pablo Picasso, “Guernica” Tuval Üzerine Yağlıboya, 3,5 x 7,8 m, 1937

Generallerin elindeki savaş araçlarından daha tehlikeli bir şey olmadığı şakasını, sanatçılar içinde kabul etmeliyiz. Aynı şekilde, yargıçların elindeki adaletten ve bir ressamın fırçasından daha tehlikeli bir şey yoktur… Pablo Ruiz Picasso

Ekim 1881’de orta sınıf bir ailenin oğlu olarak Güney İspanya kıyılarındaki Málaga şehrinde dünyaya geldi. Babası bir sanat öğretmeni olan JosÈ Ruiz Blasco ve annesi Maria Picasso Lûpez’dir. Picasso resim çizmeye daha çok küçük yaşlarda babasının gözetimi altında başladı. Picasso,1895’te Barcelona Güzel Sanatlar Okulu’na girdi. Bu dönem içerisinde bölgenin manastırına bir dizi dinsel içerikli resimler yaptı. Daha sonraki yıllarda çizimleri İspanyol dergisi Juventut’ta yayımlandı. El Greco ve Goya‘ya hayranlığı bu dönemlerde başladı. 26 Nisan 1937 tarihinde küçük Bask kasabası Guernica’nın, Nazi Almanya’sının hava birlikleri tarafından bombalandığı haberini gazeteden okuyan Picasso, 1 Mayıs 1937 tarihinde ünlü ‘Guernica’ resminin ilk çalışmalarına başlamıştır. Aynı yıl düzenlenen Paris Dünya Fuarı’nda İspanya Cumhuriyeti pavyonunda sergilenen eser, dünya kamuoyuna savaşta öldürülen sivillerin yanı sıra, savaşın neden olduğu yıkımları, bütün gerçekliğiyle kuşkuya yer bırakmadan gösteren bir yapıt niteliğindedir.

6-) Fernando Botero, “Abu Ghraib” 45

Tuval Üzerine Yağlıboya,
166 cm x 200 cm, 2004

Latin Amerika’nın en başarılı ve sevilen sanatçılarından biri olan Botero elli yılı aşkın süredir ürettiği renkli, geleneksel boyamaları, çizimleri ve heykelleriyle dünyaca ünlü bir sanatçıdır. 1932 yılında Kolombiya’nın Medellin kentinde dünyaya gelen sanatçı, babasını henüz dört yaşındayken kaybetmiştir. 1940’lı yılların sonlarına doğru suluboya resimler ve El Colombiano gazetesi için çizimler yaparak, okul masraflarını karşılıyordu. 1950 yılında liseden mezun oldu ve iki ay kadar İspanyol bir tiyatro grubu olan “Lope de Vega” için set tasarımcılığı yaptı. 1951’de Kolombiya’nın başkenti Bogota’ya giderek, Leo Matiz galerisinde kişisel bir sergi açtı. 1956’da Mexica City’de yaşamaya başladılar ve burada Meksikalı muralist sanatçılardan oldukça çok etkilendi. 1957’de Washington’da Pan American Union tarafından kişisel bir sergi düzenlendi. Açılışına da katıldığı bu sergide Botero’nun tüm işleri satıldı. 1959’dan 1961’e kadar sergilediği birkaç çalışmasında New York soyut dışavurumculuk (ekspresyonizm) hareketinin boyasal etkileri görülmektedir. Kolombiyalı ressam ve heykeltıraş Fernando Botero’nun 1964 yılı civarında onun en iyi bilinen resim stili ortaya çıktı. Abartılı, şişirilmiş formlarla, yumuşak, nerdeyse görünmez fırça darbeleriyle boyanmış, hayatı yönetirken dünyadaki rolleriyle alay eden aşırı şişirilmiş abartılı insan figürleri, doğal özellikleri ve her türlü objeyle karakterizedir.  Botero, tıpkı Goya, Grosz, Manet, Otto Dix, Beckmann ve Picasso gibi savaşı, sanatsal bir tema olarak kullanan ve eleştirel bir yaklaşımla tanımlayan ressamlardan biridir ve bu geleneğin bir parçasıdır. Savaşın neden olduğu felaketlere tanık olan veya bizzat yaşayan sanatçılar, yaşadıkları dönemlerde, eserlerine bu tanıklıklarını yansıtmışlardır. Botero da, Irak’ın işgali sırasında, ABD ordusuna bağlı askeri personelin, Iraklı mahkumlara uyguladığı fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddetin temsillerini kendine özgü stiliyle yeniden kurar. Orijinal fotoğraflarda, mahkumların yüz ifadeleri, kafalarına geçirilen başlıklarla saklanmıştır. Botero, mahkumların yaşadığı işkenceyi daha etkili ifade etmek için, resimlerinde, sadece göz bandı veya yüzün büyük kısmını açıkta bırakan başlıklar çizmiştir. Böylece belirgin yüz ifadesi ile bedensel ve psikolojik acıyı, sanatın gelenekleri doğrultusunda tarif edebilmiştir. “Bir ressam bir fotoğrafçının yapamayacağı şeyleri yapabilir, çünkü bir ressam görünmezi görünür hale getirebilir” diyen Botero, kurbanların fotoğraflarda görünmeyen acı çekişlerini resimlerinde görünür kılar.

 

Savaşlar insanlık tarihinde köklü dönüşümlere neden olmuş, sanatçının, sanatı ve hayatı algılayışı bu dönüşümler içinde hem biçimlenmiş hem de aynı süreci biçimlemiştir. sanatçıların savaş temalı resimleriyle tartışmaya açtıkları savaş olgusu, yalnızca vahşet sahnelerini sanatçıların belleğine kazımakla kalmamış, onları, savaşı daha bütünsel bir nedenler ve sonuçlar evreni içinde algılamakla yükümlü kılmıştır.

 

İleri okuma için kaynaklar:

Antmen, A. (2009). 20. yüzyıl batı sanatında akımlar. İstanbul: Sel Yayıncılık.

Krausse, A.C. (2005). Rönesans’tan günümüze resim sanatının öyküsü. Almanya: Literatür Yayıncılık.

Lynton, N. (2004). Modern sanatın öyküsü. İstanbul: Remzi Kitabevi

Aslan, Engin. (2013). Otto Dix, Pablo Picasso, Leon Golub Ve Fernando Botero’nun Savaş Temalı Resimlerinden Seçilmiş Örnekler Üzerine Bir İnceleme Çalışması. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Çukurova Üniversitesi, Adana.

Total
84
Shares
Bir cevap yazın

Benzer İçerikler